Üstad Sezai Karakoç ve İnsanlığın Kurtuluş Manifestosu Olarak “Diriliş Neslinin Amentüsü”

Üstad Sezai Karakoç ve İnsanlığın Kurtuluş Manifestosu Olarak “Diriliş Neslinin Amentüsü”

Tarihte iz bırakmış şair, düşünür, bilim adamı, filozof ve devlet adamlarının birçoğunun değerinin çağdaşları tarafından takdir edilemediği kabul edilen gerçeklerdendir. Bu çağlar ötesine hitap etmenin bir bedeli olsa gerektir. Üstad Sezai Karakoç’un da günümüzde fikirlerinin gerçek manada anlaşılabildiğini, değerinin takdir edilebildiğini söylemek oldukça zordur. O muhafazakâr kesimde, özellikle dini referanslara sık sık atıfta bulunan, dini değerlere önem verme iddiasındaki kişilerce her kaotik ortamda düşüncelerine yer verilen, kaynak, dayanak, delil gösterilen bir şair, gazeteci, yazar, siyaset adamı, kavramla­ra anlamını yeniden kazandırma çabası içinde olan, yaşadığımız çağ ve bu çağı oluşturan kültürel temelleri bilinçle kavramış bir düşünürdür. Diriliş düşünce akımının teorisyenidir. “Diriliş öğretisi yeni bir zamanı sanatla, düşünceyle, metafizikle, estetik­le, erdemle, siyasetle ve bilimle oluşturma idealidir.” 1 Karakoç, yıkılışlar karşısında yüzleşme cesareti gösterebilendir.2 Onun şiiri tüm insanlığı içine alır ve “tüm çağların insanına ilahi olanı, evrensel olanı muştular.”3 Hayattayken üzerinde en çok araştırma, inceleme yapılan şahsiyetlerden bir olmasına rağmen ortaya koyduğu mücadele ve gerek şiir, hikâye, deneme, ince­leme türlerinde verdiği eserler merkeze alınarak bütünlükçü bir inceleme henüz yapılamamıştır. Fikirleri yerine daha çok magazinsel unsurlar ön plana çıkarılmakta ve böylece yarım asrı aşan mücadelesi gölgelenmek istenmektedir. Bir düşünürün en öne çıkan yönü her ne kadar birçok alanda eser vermiş olsa da daha çok fikirleridir, çağa ilişkin tespitleridir. Ancak o fikirleri ile değil daha çok gündelik tartışmaların konusu yapılmıştır, yapılmaktadır. Kimisi onu Monna Rosa şairi olarak kabul etmek istemekte, kimisi ilkeleri gereği fazla güncel olayların içinde yer almak istemediğinden münzevi gibi hafife alan bir tabiri ona yakıştırabilmekte, kimisi de siyasi parti kur­ması nedeniyle ona mesafeli yaklaşmayı yeğ­lemektedir. “Çamur at izi kalsın” yaklaşımıyla kimi bindirilmiş kıtalar vasıtasıyla ona yönel­tilen saldırılar karşısında da bu tavrı gördük. Daha önce onu referans gösterenlerin, yeri geldiğinde onunla ilgili anılarını büyük bir ifti­harlarla anlatanların, bazı şiirlerini kendisi için yazdığını her fırsat buldukça dile getirenlerin, onun rahle-i tedrisinden geçenlerin, devletin etkili yetkili mercilerinde köşe başını tutanla­rın, medyanın her türünde sesi gür çıkanların her seferinde ona yapılan saldırılar karşısında birkaç istisna dışında sessiz kalmaları üzüntü vericidir. Esasen böyle bir yazıyı kaleme alma düşüncesinde değildim. Ancak bunca etkili, yetkili dergi, gazete ve görüntülü araçlar var­ken istisnalar hariç sessiz kalınmasına gönlüm razı olmadı. Belki geç olacak ama hakkı teslim etme açısından küçük bir parantez açmanın yararlı olacağını düşünerek, aslında herkesçe malum olan, ancak genç nesillerin hatırlaması için tarihe bir iki not düşmeyi gerekli gördüm. Kaldı ki ona sadece bir kelime üzerinden eleş­tiri yapan marxist, materyalist, kapitalist kan emicilerin devrim, gelişme, medeniyet diyerek 20. yüzyılın başından beri dünyanın birçok ülkesinde binlerce masum insanın ölümünden sorumlu olduklarını unutup, kendi suç ajan­dalarına hiç bakmadan, böylesine ilkesiz ve düşmanca çağın en büyük insanlarından birine böylesine nefret kusabiliyorlar. Esas üzücü olan ise dost ve yakın olarak bilinenlerin kayıtsızlı­ğıdır.

Zaman zaman vermiş olduğu fikri mücadele ve kaleme almış olduğu eserler dolaysıyla kimi toplum üzerinde etkili olmuş yazar, şair, düşü­nürler hedef tahtasına oturtulur, iftira ve yalan­larla karalanmak istenir. Bunun belki de en sık karşılaşılan örneği Üstad Sezai Karakoç’tur. Yıl geçemez ki Üstad Sezai Karakoç’un adı yine olumsuz bir çağrışımla gündeme gelmesin. Bir devlet kurumu Üstad Sezai Karakoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü” adlı eserini öğrencilere tav­siye etti. Bazı yerlerde de öğrencilere dağıtıldı. Burada geçen sağ-sol kavramları ve onlara yük­lenen anlam dolaysıyla Üstad yine hedef tah­tasına oturtuldu. 2020 yılında Şubat ve Mayıs ayında olmak üzere çeşitli gazete ve bazı inter­net sitelerinde gündeme taşındı, kitabı tavsiye eden devlet yetkilileri suçlandı, Üstad Sezai Karakoç yalan yanlış ifadelerle karalanmaya çalışıldı. Oysa kitapta da ifade edildiği gibi sağ ve sol kavramları Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere dayanarak ortaya konulmuştu. Karakoç’a göre siyasal anlamdaki sağcılık ve solculuğun zaten birbirinden farkı yoktur. Kur’an-ı Kerim’de Vakı’a Sûresinin 27. ayet-i kerimesinde sağcılar “Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara!” ve 41. ayet-i kerimesinde de solcular “Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara!” şeklin­de geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Sağcılar ashâbü’l-yemîn, solcular ashâbü’ş-şimâl şekilyle yer almaktadır. Bu kavramlar Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içinde ele alınıp değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Kur’an-ı Kerim’in anlam bütünlüğü içerisinde ashâbü’l-yemîn, amel def­teri sağ taraflarından verilenler, cennetlikler; ashâbü’ş-şimâl ise amel defterleri sol tarafların­dan verilenler, cehennemlikler anlamındadır. Siyasi mücadeledeki kavramsallaştırmaların çok sonra olduğu apaçık bilinen gerçekler­dendir. Bu kavramlar 18. yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da kullanılmaya başlanmıştır. Bu herkesçe malum iken sağcılık ve solculuk üzerinden yapılan tartışmalar ve atılan iftiralar düzeysizliği ortaya koymaktadır. Eğer bu kav­ramların tarihsel süreci hakkında bir bilgisizlik söz konusu ise bu ayrı bir fecaattir. Esasen bir şair, bir düşünür, bir ilim adamı, bir dev­let adamına saldırı varsa hedef o değil, onun savunduğu fikir ve değerlerdir. Kurt lambaya saldırıyorsa hedefi koyunlardır, lamba değil. Nasıl ki koyunları kurttan ışık korumuşsa, ülkeleri, idealleri, ümitleri de şairler, yazarlar, düşünürler, alimler, devlet adamları korur. Onlar yara aldı mı, itibar suikastına uğradı mı idealleri, ülküleri de yaşatmak zor olur. Üstad Sezai Karakoç bu ülkede yaşayan herkes için hatta tüm insanlık için bir ümit vesilesidir. Zira o Batı barbarlığının tüm oyunlarını derin bir sezgiyle sezmiş, tarihi sosyolojik zeminde değerlendirmiş, hedeflerinin ne olduğunu anla­mış, yıllar öncesinden günümüzde yaşadığımız kaos ortamını haber vermiş, çareler önermiş ve tek başına tüm insanlığı yok etmeye azmetmiş batıl medeniyetin karşısına tek başına dikilmiş­tir:

Batılılar!
Bilmeden

Altı oğlunu yuttuğunuz
Bir babanın yedinci oğluyum ben

Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden
Babam öldü acılarından kardeşlerimin
Ruhunu üzmek istemem babamın
Gömün beni değiştirmeden

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:
Karşınızdakini değiştirmek
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum

Üstad Sezai Karakoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü” adlı eseri tüm insanlık için bir kur­tuluş manifestosudur. Sanayi devrimiyle baş­layan değişim ve dönüşüm bir ilerleme ola­rak lanse edildi ve insanlara böyle sunuldu. Gelişme düne göre olan farklılığı ifade eder. Tarih zaten akan bir süreçtir, durağan değil­dir. Bu anlamda değişim hayatın en temel gerçeğidir. Metafizikten kopuşla başlayan bu değişim süreci günümüzde neredeyse bir inti­har koşusuna dönmüştür ve bunun sonu yok­tur. Günümüzde içinde bulunduğumuz olaylar örgüsü bunu daha da iyi ortaya koymaktadır. Bu gelişmiş medeniyet her nedense fazla su içtiği için develeri katledebilmekte, ileri yaşta olanları huzur evlerinde ölüme terk edebil­mekte, milyarlarca dolarları bankalarda olduğu halde imkânı olmayan hasta vatandaşlarını bile bedava tedavi etmeyi düşünememektedir! Bu anlamda Diriliş Neslinin Amentüsü onu eleşti­renler için de bir kurtuluş kılavuzudur.

“Diriliş Nesli’nin Amentüsü” adlı eser, kitabın iç iç kapağında da belirtildiği gibi “yazıların ilk sekiz bölümü 1975 yılında yayınlanan aylık Diriliş Dergisi’nde, son bölümleri ise 1976 Mayıs’ında Diriliş Pazartesi- Perşembe Günlüğü ’nün ilk üç sayısında yayınlanmak suretiyle oluşmuştur.” Karakoç’un yazdığı deneme metinleri her zaman dilimine hitap etme özelliğine sahiptir, her zaman okunabilir. Çünkü Karakoç eserlerini son derece özene­rek, emek vererek kaleme almış ve derin bir kültür birikimini satırlara yansıtmıştır. O bu metinlerde 1940’tan beri yitirilmiş, ayak altına alınmış İslami değerleri timsaller ve taze özler­le yüceltme gayreti göstermiştir.4 Ancak buna rağmen yayınlandığı dönemin şartlarını da göz ardı edilemez. Bu hem bize dönemin şartlarını hatırlattığı gibi hem de hem de o şartlar içinde yazılmış olan metinlerin ufkunun ne kadar engin olduğunu da ortaya koyar.

Osmanlı devlet adamları savaşlarda alınan yenilgiler bir türlü durdurulamayınca bir sürü tedbiri hayat geçirdi. Tanzimat bu tedbirle­rin daha sistemli hale geldiği bir zaman dili­midir. Batılılaşma, modernleşme olarak farklı şekillerde değerlendirilen bu dönemde Batı’ya , bütün dertlerin çözümü Batı’da aranmıştır. Tanzimat sonrasındaki tüm düşü­nür, şair, yazar, devlet adamlarının bakış açı­larında ton farkıyla birlikte Batı’yı örnek alma herkeste görülür. Bu bakış açısını eleştiren düşünürler olmakla birlikte sistemli bir şekilde bu bakış açısını eleştiren, geçmiş dönemlerde ortaya konulan İslam kültür ve medeniyetinin tekrar imkânını gür sesle dile getiren düşünür Üstad Sezai Karakoç’tur. Bunun için de yeni bir neslin yetişmesi gerektiğini belirtmiş ve buna DİRİLİŞ NESLİ adını vermiştir. Bilindiği gibi daha önce Üstad Mehmet Akif Ersoy Asımın Nesli, Üstad Necip Fazıl Kısakürek de Büyük Doğu Nesli adıyla yeni bir nesil yetiştirme ide­allerini dile getirmişlerdir. İşte Diriliş Neslinin Amentüsü bu neslin temel niteliklerini neler olması gerektiğini ihtiva etmektedir. Bu nite­likler aynı zamanda insani erdemle kuşanmak isteyen herkesin bezenmek isteyeceği üstün vasıflardır. Zira bu vasıflar bir diğerkâmlığı, kendini değil başkalarını düşünmeyi, insanı, tabiatı, tüm canlıları hesaba katmayı gerektir­mektedir. Bu vasıflarla bezenmiş gençler saye­sinde tüm insanlığın esenlikte olması imkânı doğacaktır. Zira tüm kavgalar, anlaşmazlıklar, savaşlar serveti paylaşamamaktatan kaynak­lanmaktadır. Karakoç öncelikle bunun ancak ruhların dirilişiyle mümkün olduğunu belirt­mektedir. Dünyada bir mücadele vardır. Bu mücadele esasen ruhlar arasında olmaktadır. Bu mücadeleyi kazanmak için ruhi bakımdan olgunlaşmak gerekmektedir.

İnsanlık tarihi bir hak batıl mücadelesi içinde geçmiştir. Hak da vardır, batıl da vardır, “tarih her konuda süreklidir, inançsızlık sürdüğü gibi inanç da sürüp gidecektir “ ve bunlar dünya var oldukça devam edecektir. Bu hak batıl mücadelesinde insanlığın önderi peygamber­lerdir. Peygamberler daima Allah’a iman’a, hakikate, iyiliğe, doğruluğa, merhamete, insafa çağırmışlardır. Bu anlamda inanç meselesi son derece önem taşımaktadır. Tarihi süreç içerisin­de insanlıktan sapmalar sahih bir inanç olma­yışından ortaya çıkmıştır. Günümüzde de en önemli sorun din duygusunun zayıflamasıdır. Karakoç bu konuya önemle vurgu yapmakta ve şöyle demektedir:

“İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür. Tanrısız yaşa­namayacağına inanıyorum. Allah’a inanmadan, onsuz geçen saniyelerin benliğimi yok etmeğe, alçalt­maya yöneltilmiş, benliğime ekilmeye çalışılmış salt kötülük tohumları olduğuna inanıyorum. Ruhumun karamukları, zakkumları, şeytanlarıdır onlar.”5

Toplumların yönünü tarihi süreç içerisinde hayat anlayışları belirler. Bu anlamda bugün hâkim ideolojiler kapitalizm ve komünizm ya da onun sulandırılmış versiyonlarıdır. Belki sosyalizm adıyla bugün dünyanın değişik ülke­lerinde uygulanmaya çalışılan sistem kapita­lizm karşısında bir direniş gösteriyormuş gibi olsa da esasen bu ikisi arasında temelde bir fark yoktur. Her ikisi de insanı sömürmekte, esas benliğinden uzaklaştırmaktadır. Çünkü onla­rın gözünde ekonomi her şeyin esasını teşkil etmektedir ve varlığın temel sebebi kabul edil­mektedir. Karakoç bunun üzerine durmakta ve şöyle demektedir:

Ekonomi, toplum varlığının temel sebebi değil, görüntülerinden biridir. Temel faktör inançtır. Ekonomi de bir etken olarak öbürlerine etki yapar, etki kabul ettiği gibi. … Gözümde Adam Smith’le Marx aynıdır. İkisi de insan egosunun putunu tari­hin içinde heykelleştirmekten, insanlığın sırtına bu ağır putu yüklemekten başka bir şey yapmamışlar­dır. İlim dahilinde kalan buluşları dışında sözleri ve ileri sürdükleri görüşler, özledikleri veya önerdikleri düzen, baştan sona insana aykırı, insanlığı felakete götüren ve tarihi zulmü kâbus gibi üstümüze çöker­ten kararmış ruh, kalb ve zekâ hezeyanlarıdır.”6

Hâkim ideolojilerin insanlığı felakete götürdüğü günümüzde apaçık ortadadır. Karakoç bunun uyarısını yıllar öncesinde bu ifadeleri ile yapmıştır. Son iki yüz yıldaki gelişmeler, deği­şim, dönüşüm, tabiata ve tüm insanlık biriki­mine yapılan tahribat önceki yüzyılların topla­mından daha fazladır ve giderek sona yaklaşıl­maktadır. Zira yeryüzü sonsuz imkanlara sahip değildir. Böyle giderse bir gün sona gelinecek ve insanlık yok olmayla karşı karşıya gelecektir. Tüm insanlık sanayi devrimi ile birlikte başla­yan ve gelişme, ilerleme, medenileşme adıyla sunulan bu intihar koşusundan vaz geçmeli ve bu tahripkâr ideolojilerden kurtulmalıdır. Bu intihar koşusuna ancak Müslümanlar engel olabilir. Bir gücü durdurmak ancak başka bir güç ile mümkündür. Müslümanlar artık bugün yeryüzünün tek ümididir. Bu ümidi karalamak, baltalamak için her türlü faaliyet yapılmakta­dır. İslam’ın temel değerleri ile bağdaşmayan görüntüler hep bir şeyleri perdeleme gayre­tinden ileri gelmektedir. Eskilerin ifadeleri ile söylersek sui misal misal olmaz. Bu anlamda her zaman ümit vardır. Yanlışlar, hatalar fark edildiğinde onları düzeltmek sınır aşılmadığı sürece her zaman mümkündür. Zira mü’min hiçbir zaman Allah’tan ümidini kesmez, kesme­melidir. Karakoç bu hususa vurgu yapmakta, Allah’ın rahmetinden, affından hiçbir zaman ümitsiz olunmaması gerektiğini belirtmektedir.

Toplumsal çürümüşlüğün ve karşılaşılan tüm sıkıntıların aşılması ancak bunun farkında olan yeni bir neslin yetişmesi ile mümkündür. Karakoç’a göre bu nesil DİRİLİŞ NESLİ’dir. Bu neslin birtakım vasıfları öne çıkmaktadır. Bu nesil alpinisttir, zor zirvelere tırmanmaktan çekinmez, zora talip olandır, Doğu’yu da Batı’yı bilen, eski uygarlıkların yükseliş ve düşüşle­rinin sebeplerini analiz edebilen, “İslam inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplumun bugünkü acıklı duruma” düşmesinin nedenleri üzerinde kafa yoran, nasıl bu hale düştüğünün sebeplerine araştıran, değişik düşünce ve iddi­aları İslam’ın hakikat terazisinde tartıp değer­lendirerek hakikat olanları hiç komplekse kapılamadan kabul eden, iftira ve yalanları reddeden, daima durumunu otokritik yapan, “kendi benliği ve varlığını erdem ve takva açı­sından tartışan”, sürekli özeleştiri yapan, geç­mişi inkâr etmeyen, geçmişe mahkûm olmayan, İslam medeniyetini çağına yansıtan, onu çağa uydurmaya değil, çağın ona uymasına çalışan, “geçmişteki büyük İslam yaşantısına hayran olmakla yetinmeyen ve o yaşantıyı bugün de gerçekleştirmeyi görev bilen, hem kendi iç dün­yasında hem de toplumsal olarak Müslüman olabilen, gösterişten kaçınan, yaptığını sessizce ve gösterişsizce yapan, toplumu “inşa edicileri, ibda edicileri yetiştirmeyi bir namaz gibi, oruç gibi kutsal bir görev” bilen, şahsiyet sahibi olan, tarih bilincine sahip, İslam sitesi kurma idealini taşıyan, merhametli, insaflı, tüm kötülüklere karşı olan, toplum için eleştirinin gerekliliğini inanan kimsedir.7

Üstad Sezai Karakoç DİRİLİŞ NESLİ idealini birçok eserinde dile getirmiş ve bu nesilde olması gereken vasıflara değinmiştir. O olayları tarihi sosyolojik bakış açısıyla değerlendirip analiz etmiştir. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük medeniyeti olan İslam medeniyeti bir haki­kat medeniyetidir. Her medeniyetin yükseliş dönemleri olduğu gibi düşüş dönemleri vardır. Dün nasıl ki büyük güçlere rağmen var olmuş­sa bugün de İslam’ın çizdiği ilkelere uydukça yine var olacak ve tarihteki yerini mutlaka bir gün alacaktır. Çünkü insanlığın karşı karşıya olduğu devasa sorunlar ancak İslam medeni­yetinin hakikat anlayışıyla çözülebilir. Çünkü İslam medeniyeti tüm varlığı bir bütünlük için­de ele alıp değerlendirmektedir. Karakoç bunu şu şekilde dile getirmektedir:

“İslam medeniyeti, insana bir cebir ve geometri mizacı aşıladığı gibi, ahlakından inancına, davranı­şından ruh özündeki sırra kadar bir ahenk ve güzel­lik yerleştirecektir.”8

Eserde dile getirilen görüşler insaf sahibi herke­sin kabul ettiği temel değerlerdir. Bu anlamda yeni bir insanlık ideali için, her ne kadar yıllar öncesinde yazılmış olsa da bugün de Diriliş Neslinin Amentüsü adlı eser bir rehber mahi­yetindedir, insanlığın kurtuluş manifestosudur. Ne mutlu bu eserdeki ilkelerle bezenebilenlere. Zira bu çağı anlayabilmek ancak böylesine üstün vasıflarla bezenmekle mümkün olabi­lir. Bu sayede ancak Müslüman kalabiliriz. Kendine, kültürüne, milletine, dinine, medeni­yetine, tarihine yabancılaşmış bir nesil varlığını sürdüremez, kimliğini koruyamaz.

——————————————————————————————————–

1 Kirenci, Mustafa, “Akıp Giden Zamandan Kalanlar”, Sezai Karakoç, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlıgı Yayınları, s.12, Ankara 2010.
2 Şirin, Mustafa Ruhi, “Medeniyet Soluğu”, Sezai Karakoç, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 120, Ankara 2010.
3 Ay, Arif, “Sezai Karakoç Şiirinin Kültürel Dokusu”, Sezai Karakoç, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 288, Ankara 201
4 Kabaklı, Ahmet, 20. Yüzyıl Türk Edebiyat Tarihi, c. 4. S. 188- 189, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 1991.
5 Karakoç, Sezai, Diriliş Neslinin Amentüsü, s. 9-10, 19. Baskı, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013.
6 Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s. 13-14.
7 Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s. 10, 15, 21, 24, 25, 29, 30, 32, 34, 35, 41, 48.
8 Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s.61.

About Necip Asım

Check Also

KERBELA

Prof. Dr. Cihan Okuyucu        KERBELA Düştü  Hüseyn atından  sahra-yı  Kerbelâya                  Cibril  var  haber …

Bir yanıt yazın